Temmuz 15, 2013

Nam-ı Diğer: Cien Años de Soledad

Uyumaya çalışıyoruz şurada.

Dün itibariyle birkaç haftadır okuma savaşı verdiğim kitabı bitirdim ve kendimi yorgun, bir o kadar da mutlu ve aşırı heyecanlı hissettim. İyi bir kitabı bitirip kitabın arka kapağına birkaç saniye boş boş baktığınızda damakta hissedilen tat hayat boyu unutulmayacak bir haz verir insana, bilirim. Ya da bildiğimi sanıyordum, bu kitapla edebiyata dair bildiğim, yaşadığım bütün hazları sıfırladım, yeni baştan tecrübe etmeye karar verdim.

İşte o kitap ve işte o kitabın yazarı... Önce yazar hakkında, sonra da kitap hakkında, okumak isteyenler için küfre kaçmayan bilgiler vermek istiyorum izniniz olursa.
Benim tapınma derecesine geldiği 1982 Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Gabriel García Márquez 1927'de Aracataca, Kolombiya'da doğmuş Vikipedia hazretlerine göre. Kolombiya Üniversitesi'nde hukuk ve gazetecilik eğitimine başladıysa da yarım bırakmış, 1940'a kadar gazetecilik yapmış, bu yılın sonlarında benim hayranı olduğum öykülerini yazmaya başlamış. Yayınlanan ilk önemli yapıtı Yaprak Fırtınası imiş ve kendisi siyasi aktivist imiş bu hayran olunası adamın. Bunlar da Türkçeye çevrilen eserlerinden bazıları:
  • Yaprak Fırtınası,1955 (La hojarasca)
  • Albaya Mektup Yazan Kimse Yok ,1961 (El coronel no tiene quien le escriba)
  • Hanım Ana'nın Cenaze Töreni ,1962 (Los funerales de la Mamá Grande)
  • Şer Saati ,1962 (La mala hora)
  • Yüzyıllık Yalnızlık ,1967 (Cien años de soledad)
  • Sevgiden Öte Sürekli Ölüm ,1970 (Muerte constante mas alla del amor )
  • Mavi Köpeğin Gözleri ,1973 (Ojos de perro azul)
  • Başkan Babamızın Sonbaharı ,1975 (El Otoño del patriarca)
  • İyi Kalpli Erendira ile İnsafsız Büyükannesinin İnanılmaz ve Acıklı Öyküsü ,1978 (La increíble y triste historia de la cándida Eréndira y de su abuela desalmada)
  • Kırmızı Pazartesi ,1981 (Cronica De Una Muerte Anunciada)
  • Kolera Günlerinde Aşk ,1985 (El amor en los tiempos del cólera)
  • Labirentindeki General ,1989 (El general en su laberinto)
  • On İki Gezici Öykü ,1992 (Doce cuentos peregrinos)
  • Aşk ve Öbür Cinler ,1994 (Del amor y otros demonios)
  • Benim Hüzünlü Orospularım ,2004 (Memoria de mis putas tristes)
Ben yazarın üç kitabını okuyabildim ancak. Bunlar 'Yüzyıllık Yalnızlık' , 'Kırmızı Pazartesi' ve 'On İki Gezici Öykü' idi. hepsinden kısa kısa bahsetmeyi düşünüyorum. Hatta çok kısa.





On İki Gezici Öykü, adından da anlaşılacağı üzere on iki kısa ama vurucu öyküden oluşuyor. Tam bir başucu kitabı. Hani bir an üstünüzdeki ağır tempodan illallah ederseniz rastgele bir sayfasını açıp öykülerinden birini okuyabileceğiniz ve bundan zevk alabileceğiniz bir kitap. Benim bu kitap içinde en çok sevdiğim öykü 'Kardaki Kan İzleri' ve 'Sadece Telefon Etmek İstemiştim' idi. (Öykü adlarında bir yanlışlık yaptıysam affola.)







Kırmızı Pazartesi, kapağında da yazdığı üzere işleneceği herkes tarafından bilinen bir cinayetin öyküsü. İlk cümlesi de Santiago Nasar'ın öldürüleceği gün ne yaptığını anlatıyor. Yani bir nevi sonunu daha kitabın başında öğreniyorsunuz. Marquez'in toplumun vurdumduymazlığın ve insanların sorumluluğu her zaman başkalarına atttığını o kadar iyi işlemiş ki öyküsünde, ilk olarak Meksikalıların bize ne kadar çok benzediğini düşünmeden edemedim. Sonrasındaysa Santiago'nun sadece bir kişinin ona bildiklerini anlatmasıyla kurtulacağını düşündükçe beter oldum. Okuyun, okutun derim.


Yüzyıllık Yalnızlık

Bu kitap hakkında söylemek istediğim o kadar çok şey var ki... Hepsi de okumak isteyenlere spoiler maiyetinde olacağından konuşamıyorum. Sadece şunu söyleyebilirim, bu kitap, yukarıdaki soy ağacındaki bireylerin amansız bir kısır döngüyle sona ulaştığını ve bu sonun aslında taa başından beri evin bir köşesinde yazılı olduğunu anlatan, olağanüstü şeyleri olağan gösteren bir üslupla, size çok da yabancı gelmeyecek bir toplumu irdeleyen bir kitap. Okurken kendinizi bir Buendia gibi hissetmediğiniz an bırakın zaten o kitabı. Fakat eğer kendinizi Albay'ın, Ursula'nın, Meme'nin ve Macondo'nun tarihine gömülmüş daha nice Buendialar gibi hissediyorsanız, kitabın sonunda içinizde buruk bir haz duyacağınızı ben garanti ederim. 

Marquez'in Kaleminden:


"Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup, can vererek beni ödüllendirse; aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı düşünürdüm.

İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır...

Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim.Başkaları uyurken, uyanık kalmaya gayret ederdim.Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.

Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir,sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım. Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı, nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim.

Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenadlar söylerdim. Gozyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek, dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim.

Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı...

Gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yaşardım.

Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanır.

Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım.

Yaşlılara ise, ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini öğretirdim. Ey insanlar sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim.

Yeni doğan küçük bir bebeğin babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkum ettiğini öğrendim.

Sizlerden çok şey öğrendim. Ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak.

Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim.

Mutsuz bir şekilde...

Artık ölebilir miyim?"

Lütfen ölme... 














1 yorum:

  1. Güzel yorumlar ve tavsiyeler için teşekkürler, veda kısmı hoştu. Yazılarınızın devamlılığı dileğiyle.

    YanıtlaSil