Ağustos 05, 2013

Tarsus ve Efsaneler

Geç olsun güç olmasın derler. 
Kaç zamandır bloga yüz vermediğimi fark ettiğimde üşengeçliğimin en doruk noktasında olmama rağmen yine ve yeniden karşınızdayım sayın saydam okurlarım. Artık şu çok sevdiğim, aşık olup dönmek istemediğim ama gönlümce gezmeye vakit dahi bulamadığım şehri anlatayım, onu yad edeyim, özlemimden yataklara düşeyim dedim. 
Öncelikle kronoloji sırasına göre gidersek Tarsus'u anlatmalı. Tarsus, beklediğim gibi kırsal, yeşillikli bir yer değildi, tam tersi baya bayındır bir yer olduğundan cehennem gibi sıcaktı. Tarsus'ta önce Antik Yol'u gördük, gördük dediysem demir kafeslerin ardından şöyle bir bakabildik. Pazar yeri gibi bir yerin ortasından geçiyor resmen. Yani belirli bir sit alanından bahsetmiyoruz. Eğer evler ve yollar izin verseydi eminim o yolun sonuna kadar kazılırdı. 

Yan tarafımda görmüş olduğunuz ev Tarsus'ta arnavut kaldırımıyla düşeli trafiğe kapalı bir yolun iki yanında dizili Antik Evler'den biri. Çok özellikleri yok, yanlış hatırlamıyorsam içine girmek de yasak. Ama o sokak gerçekten şahaneydi.
Buraları görmeden evvel tam ilçe merkezindeki St. Paul Kilisesi'ni ve Danyal Peygamber'in Türbesi'ni gezdik. St. Paul Kilisesi ayrı bir yerde, St. Paul Kuyusu ayrı bir yerdeydi. St. Paul'ün tam hikayesini hatırlamamakla beraber bir Yahudi olduğunu ve birçok Hristiyan vatandaşı katlettikten sonra İsa Peygamber'in kendisine görünmesi sonucunda Hristiyan olmuş bir şahıs olduğunu hayal meyal seçiyorum. Kişisel görüşümü sorarsanız kuyunun pek bir ehemmiyeti yokru ama kilise hoş bir yerdi. Kardeşimin kiliseye 'Bismillahirahmanirrahim, Allah'ım günay yazma, giriyoruz ama...' diye girmesi ve kilisenin tavanındaki piramit içinde göz figüründen korkup 'Masonlar burdaymış!' diye bağırması ayrı komikti. Ona bu sembolün Mısır Mitolojisinden kalma 'Her Şeyi Gören Göz', 'Güneş Tanrısı Ra' yı simgelediğini anlatmaya çalışsam da inanmadı, inanamadı, inanmak istemedi.

Sağdaki şiir gibi mekanı bu Antik Evler yolunda buldum, daha doğrusu o beni buldu. Mekandan o kadar hoş bir melodi yükseliyordu ki insan kafasını çevirip bakmasa söyleyene yazık, mekana ayıp olurdu. Akdeniz illerinin çoğunda evlerin veya mekanların çatılarından begonviller fışkırır, tamam, ama bir mekan bu kadar mı rahat ve ruha deva görünür? Oturamadım fakat, lanet olsun ki oturamadım. Mekanın ismi Konak Efsus. Eger giden, gören, bilen varsa nasıl bir yer olduğunu bize anlatırsa çok minnettar kalırım.

















Bunlar Tarsus Kırkkaşık Bedesteni'nden aldığım cicilerim. Boynumdaki kolyedeki hanım Kanola Kızı. Saflığı sembolize edermiş. Yüzüğüm ise cam üstüne ebru desenli cici bir şey. Lütfen tınağımın uzunluğunu görmezden gelin, artık kısa kullanıyorum.

Burası bedestenin içi. Kapalıçarşı kadar büyük bir yer değil tabi ki ama yine de ben istediğim hatıraları buldum, çok da memnun oldum. 
Tarsus'un içinde küçük çaplı bir şelale var sayın okurlar. Fakat Tarsus'ta aynı zamanda bariz bir tabela sıkıntısı olduğundan biz ilk önce kültür merkezinde durup bir harita, bir gezilip görülecek yerler listesi aldık, ardından sora sora Bağdat bulunur mantığıyla yola koyulduk ama gelen geçen yanlış tarif veriyo, ya da biz anlamamakta ısrar ediyoruz. Sonuç olarak bulduk, aradığımıza değdi mi? Değdi. 

 Bu gifi  kendi ellerimle çektim. Bu arada gif Nokia 720 modelli telefonun sinemagraf çekim modunun bir özelliğidir, kullanın, kullandırın derim.
Cehennem gibi Tarsus'un ortasında cennet gibi serin, hatta soğuk bir yer burası. Suyun şırıltısı yüzünden az buçuk gürültülü ama yine de kesinlikle gidilesi, görülesi, kısa bir süre konaklanası bir yer. Bu alanın girişinde Karacaoğlan heykeli bulunmakta. Böylece
Karacaoğlan'ın Tarsuslu olduğunu bilenler hatırlamış, bilmeyenler öğrenmiş oldu. Artı bir bilgi olarak ekleyeyim, bu şelale Berdan Irmağı'nın suyunu taşımaktadır.

Bizim asıl gitmek istediğimiz yer Eshab-ı Kehf (her ne kadar babam oraya Ehl-i Keyf demekte ısrar etse de) diğer bir deyişle Yedi Uyurlar'dı. Fakat Tarsus'taki bu tabela kıtlığı işimizi epey bir zorlaştırıp bizi aynı kavşak üzerinde beş altı kez döndürdü. Mersin'e gitmek ve Yedi Uyurlar'ı görmek isteyenler, bir yerlerde Eshab-ı Kehf tabelaları görürsünüz ama sonrasında bu tabelalar kesildiğinde gideceğiniz yol Çamlıyayla yoludur. Bu yol üzerinde Yedi Uyurları'ı bulabilirsiniz. 
Oraya vardığınızda hayal kırıklığına uğrayacağınız bir nokta var ki Yedi Uyurlar'ın rivayetini anlatan tabela berbattı sevgili okurlar. İmla hataları, yıpranmışlık, anlatımdaki beceriksizlik... Ben anladığım kadarını anlatmaya çalışayım: 

Yedi Uyurlar / Eshab-ı Kehf

Efes Hükümdarı'nın sarayındaki altı önemli vezir, bu hükümdar tarafından putperest olmamaları nedeniyle tehdit edilip eski hallerine dönmeleri konusunda uyarıldıklarında onlar tam tersine hükümdarı kendi dinlerine davet edince işler kızışmış, bu vezirler inançlarını korumak için bir dağa doğru gitmişler. Yolda bir çobanla karşılaşmışlar ve bu çoban onların inancına katılmış. Çoban ve köpeği bu altı vezirin yanında yola koyulmuşlar. Dağa yaklaştıklarında çoban onları bir mağaraya sokmuş ve bu yedi kişi bu mağarada dua etmeye başlamışlar. 
Hükümdar onlara putperest olmaları için tanıdığı süre sonunda vezirleri sordurduğunda saraydan ayrıldıklarını öğrenmiş ve izlerini sürmüş. Girdikleri mağaranın ağzını kapatıp onları ölüme terk etmiş fakat bu yedi kişi ölmeyip yüzyıllarca uyumuş. 
Yüzyıllar sonra uyandıklarında geçen zamanın farkında olmayan bu yedi kişi aralarından birini görevlendirip kılık değiştirerek erzak almaya yollamış. Bildiği, yaşadığı şehrin çok değiştiğini görmesi ve elindeki paranın eski hükümdarın adına basılan sikke olması nedeniyle tutuklanması üzerine aradan çok fazla zaman geçtiğini idrak etmiş bu kişi. Rivayete göre yeni hükümdar gençlerin dinindenmiş. Ona her şeyi anlatıp sikkeyi kanıt gösteren bu kişi daha sonra arkadaşlarının yanına dönerek olanları anlatmış ve bu insanlar hep beraber yeniden uykuya dalmışlar. 

Güzel ama küçük bir mağaraydı diyebilirim. Temsili bir mezar yapmayı ihmal etmeyen belediyenin o açıklamayı da düzeltmesini dört gözle bekliyorum. Fakat anlamadığım nokta o mezarın demirlerine yüz sürmek neden? Mübarek zatların türbelerinde onlardan medet ummak da bana mantıklı gelmiyor ama Yedi Uyurlar rivayete göre Hristiyan dinine mensup. Neden yüz sürüp medet dileniliyor anlamadım. 
Tarsus'un kendine özgü birçok efsanesi bulunmakta. Benim en çok sevdiğim rivayet Şahmeran'a ait olan tabi ki. Tarsuslular da bunun ne harika bir hikaye olduğunu biliyor olsa gerek, ilçenin orta yerinde birçok Şahmeran heykeli var. Onlardan bir tanesini ve temsili Şahmeran sembolünü bu yazıya ekleyip o efsaneyi de dilim döndüğünce, kalemim elverdiğince yazmaya çalışacağım:




Şahmeran Efsanesi

Üç arkadaş ormanlık bir yoldan giderlerken birden bir yıldırım kocamış bir ağacın gövdesini ikiye yarmış ve bu gençlerin önüne fırlatmış. Bu üç genç, merakla yarılan ağacın gövdesine baktıklarında yıldırımın orada koca bir kuyu açtığını ve kuyunun dibinde bol miktarda çam balı olduğunu fark etmişler. O zamanlar bu tip şeyler fazlaca para edermiş. Aralarından birini seçip bu kuyuya iple sarkıtmışlar balları toplaması için. Genç balın tamamını boşalttığında arkadaşları onun ipini kesmişler ve ganimeti iki kişi paylaşma adına genci ölüme terk etmişler. 
Genç adam etrafına bakındığında her yerin yılanlarla kaplı olduğunu görmüş. Az ileride gövdesi insan bacakları yılan kuyruğundan oluşmuş, tüm yılanlara hükmeden bir yaratık görmüş, bu yaratık herkesin arayıp da bulamadığı Şahmeran'mış. Yıllar boyunca burada Şahmeran'la genç, birbirlerine yarenlik ederek yaşamışlar. 
Bir gün gencin aklına yeryüzündeki anası düşmüş. Şahmeran'a yalvarmış, yakarmış onu yeryüzüne çıkarması için. Şahmeran 'Eğer seni bırakırsam benim yerimi söylersin.' diyerek bir süre dirense de gencin ısrarlarına dayanamayarak onu yeryüzüne yollamış. 
O dönemde Şahmeran'ın fellik fellik aranmasının nedeni etinin son derece şifalı olmasıymış. Tam o günlerde ülkenin kralı hastalanınca saray erkanı Şahmeran'ın  izini bulmak için şehre inmiş. Efsaneye göre Şahmeran'ı görenin sırtı su değdiğinde pul pul olurmuş. Bu nedenle saraydaki vezirler, Şahmeran'ın görüldüğünün rivayet edildiği köydeki tüm insanları hamama sokup yıkadıklarında bizim genç adamın foyası ortaya çıkmış. Türlü işkencelerle Şahmeran'ın yerini söyletmişler, ardından onu da önlerine katıp Şahmeran'ın inine gitmişler. Ev sahibesi durumu gördüğünde gence 'Bunlar beni öldürecekler. Hepinize etimden yedirecekler. Sakın ola kuyruk etimden yemeyesin, baş kısmımdan yiyesin.' demiş. Şahmeran'ı öldürmüşler, genç onlara kuyruk kısmının şifa ve bilgelik verdiğini söylediğinde, genci öldürmek için ona baş kısmını vermişler. Fakat tam tersi bir durum söz konusu olduğundan genç adam dışındaki herkes ölmüş. 
Bu genç adam diyar diyar dolaşıp Şahmeran'ın etinin verdiği bilgeliğe de dayanarak insanları iyileştirmeye ve ölümsüzlüğün sırrını bulmaya çalışmış. Bu gencin Lokman Hekim olduğu, ölümsüzlüğün sırrını yazdığı kağıdı da Berdan Nehri'nin sularına bıraktığı rivayet olunur. 

Bu rivayetle postumu bitireyim, gelecek postta Mersin gezimi anlatmaya çalışayım sizlere. Liberte hep sizinle olsun. 
























2 yorum:

  1. Güzel bir gezi, güzel bir tanıtım :) Daha çok gezip daha çok bilgi aktarmanız dileğiyle :)
    Not: Yedi uyuyanlar hikayesi için teşekkürler!! ;)

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım.

    YanıtlaSil