Bugün yaşadığım bir olay, aslında toplumumuzun hakkını arama olgusuna bakış açısını anlamak ve Gezi Direnişi'ni anmak adına çok elverişli, alabildiğine ilginç bir olaydı kanımca.
Kasım ayında halalarımdan biri dünya evine gireceğinden bize -anneme ve bana- düğün için kılık kıyafet arayışına girmek farz olmuştu. Sabah özel bir insana şehrimi gezdirme, akşamsa alışveriş telaşı sonrasında benim ayak bileklerimden aşağısı bar bar bağırmaya başlamıştı akşam üstü. Annemle sürüne sürüne dolmuş durağına vardığımızda simsarın diğer duraktaki görevlilerle tartıştığını gördük telsizler aracılığıyla. Olay şuydu; Meydan durağındaki simsarlara yaklaşık yirmi otuz kez gönderilen arabalarda dört koltuk boş bırakmalarını söyleyen adamcağız sürekli yok sayılıyordu. Gelen arabalar hep tıka basa doluydu. Yarım saat bekledik abartısız, bir yarım saat daha bekleyen insanlar vardı. Aramızda bu işin planlamasının doğru yapılmadığını, ilgili mercilere şikayet edilmesi gerektiğini tartışıyorduk. Tam o sırada simsarımız resti çekti: "Buraya tamamen boş bir araba gönderilmezse hiçbir arabaya yolcu vermiyorum." Şok olduk elbette. Biz, birkaç kadın bu karara saygı duyduk ve uyduk fakat erkek yolcular elbette umursamadılar. Hatta annem "Neden biniyorsunuz arkadaşlar?!" dediyse de ağız burun büktüler.